İçeriğe geç

1 randıman fındık ne kadar ?

Gelin kabul edelim, bazı illerimizin markası vardır. Kayseri denince pastırma, Antep denince baklava, Adana denince kebap… Peki konu fındık olunca? İşte burada koca bir sahne ışığı tek bir ile dönüyor: Ordu! Evet, Karadeniz’in incisi, dalga seslerinin arasından yükselen fındık kokusunun memleketi. Ama gelin bu konuyu biraz eğlenerek, biraz stratejik, biraz da empatik bakışla ele alalım.

Fındığın Başkenti: Ordu

Ordu sadece bir şehir değil, fındığın resmi temsilcisi gibi. Dünya fındığının %70’inden fazlasını Türkiye üretiyor, bu üretimin de önemli bir kısmı Ordu’dan geliyor. Yani çikolatanın içinde kıtır kıtır çiğnediğiniz o fındığın büyük ihtimalle yolculuğu Karadeniz’in yemyeşil bahçelerinden geçmiş. Bir düşünün, Ordu olmasa Nutella sabah kahvaltılarında eksik kalmaz mıydı?

Erkeklerin stratejik bakışı: Fındık planları

Bizim köyden Ali, tam bir çözüm odaklı tip. Bir gün dedi ki:

“Bak kardeşim, fındık dediğin altın gibi. Stratejik plan yapacaksın. Kaç dönüm bahçen var, kaç çuval çıkar, hangi tüccara satacaksın, kârı nasıl maksimize edeceksin? Bunlar önemli! Ordu’nun fındığı olmasa dünya çikolata endüstrisi çöker!”

Ali’nin bu sözleri kulağa mantıklı geliyor. Gerçekten de fındık, yalnızca bir yemiş değil; ekonominin can damarı, stratejik bir ürün. Onun gözünde fındık, tıpkı bir satranç tahtasında piyonların adım adım ilerlemesi gibi hesap kitap işi.

Kadınların empatik yaklaşımı: Fındığın insan hikâyesi

Ama işin bir de Zeynep tarafı var. Zeynep için fındık sadece ekonominin değil, ilişkilerin de merkezinde. “Bizim orada fındık zamanı demek, imece demek,” diyor. “Komşular birbirine yardım eder, birlikte toplanır, birlikte yorulur, birlikte güleriz. Çocuklar bahçede koşturur, anneler sohbet eder, dedeler geçmişi anlatır. Fındık sadece ürün değil, insanları bir araya getiren bir bağdır.”

Bu bakış açısı aslında fındığın toplumsal değerini gösteriyor. Fındık, insanları buluşturan bir bahanedir; sofraların tuzu biberi, kahkahaların arka plan müziğidir.

Mizahi boyut: Fındıksız dünya nasıl olurdu?

Düşünsenize, fındık olmasa:

– Çikolata fabrikaları “Arkadaşlar, kriz var!” diye kepenk indirir.

– Pastaneler “Fındıksız pasta olur mu hiç?” diye müşterilere mahcup bakar.

– Sabah kahvaltısında ekmeğe sürdüğünüz çikolata kreması bir anda “tatlı sürpriz” olmaktan çıkar.

Hatta belki de fındık olmasa Karadeniz insanı kendine yeni bir uğraş bulur, mesela “fındıksız horon” icat eder. Kim bilir, belki de yeni atasözleri türemiş olurdu: “Fındıksız evin tadı tuzu olmaz.”

Fındığın kültürel etkisi

Ordu’da fındık sadece tarlada değil, türkülerde, manilerde, sohbetlerde de yer bulur. “Fındık dalda tekleme, yar sevilmez bekleme” diye başlayan türkülerden tutun da düğünlerdeki eğlencelere kadar, fındık bir kültür unsurudur. Yani mesele sadece yemiş değil; mesele yaşam tarzı, aidiyet, kimlik.

Peki sizce?

Şimdi size soruyorum: Ordu’nun fındığını hiç yerinde, taze taze dalından koparıp tattınız mı? O çıtır ses, o doğal yağlı lezzet, paketlenmiş hâlinden çok farklıdır. Sizce fındığın en çok yakıştığı şey nedir? Çikolata mı, pasta mı, yoksa sabah kahvaltısında ekmek üstü mi?

Yorumlarda paylaşın, bakalım “fındıkla en iyi giden eşleşme” listemizi birlikte çıkaralım. Belki de Ordu’dan bir okurumuz çıkar ve bize gizli bir fındıklı tarif bırakır.

Sonuçta mesele şu: Fındığı ile ünlü ilimiz Ordu’dur. Ama Ordu’nun fındığı sadece karnımızı değil, ruhumuzu da doyurur. Ve belki de bu yüzden, Karadeniz’in dalgaları gibi, Ordu’nun fındığı da hayatımıza ritim katar, tat katar, neşe katar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
tulipbet yeni girişodden